istanbul escortistanbul escort ankara escortankara escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort bahçeşehir escortbahçeşehir escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort istanbul escortistanbul escort Yemek Beklemez: Ocak 2012

31 Ocak 2012 Salı

BROKOLİ ÇORBASI



HAYDİ SICACIK ÇORBA İÇELİM...

Kışın en sert günlerini yaşıyoruz, her yerde bembeyaz kar manzaraları ve herkesin konuştuğu ortak konu; her yerde kar var, hava çok soğuk, yerler buz...

Bu günlerde daha da çok dikkat etmeliyiz kendimize, karda yürürken daha dikkatli adım atmalıyız, dışarı çıkarken daha kalın giyinmeliyiz, daha da önemlisi daha iyi beslenmeliyiz, yani soğuk havaya karşı vücudumuzun direncini arttırmalıyız. Mesela sabahları evden çıkmadan önce bala karıştırılmış, zencefil ve tarçınla hazırlanmış ılık bir su içebiliriz belki...

Akşam eve gelince de sıcacık bir çorba sanırım bütün gün üşümekten yorgun düşmüş vücudumuz için tam bir destek olur. Bu konuda brokoli çorbasını tavsiye edebilirim, brokoliyi artık hepimiz biliyoruz, vitamin açısından tam bir destek. Çorbayı yapmak çok kolay;





Önce brokolileri üstünü örtecek kadar su ile haşlıyoruz ve blendırdan geçiriyoruz. Bir tencerede un ve yağı hafifce kavurup içine blendırdan geçirdiğimiz brokolileri ilave ediyoruz ve bu arada çırpma teli ile devamlı karıştırıyoruz kaynayana kadar . Kaynadıktan sonra kısık ateşte hafif hafif karıştırarak pişirmeye devam ediyoruz. Kıvamını ve tuz miktarını kendi damak tadınıza göre ayarlamak her zaman ki gibi size kalmış. Ben biraz yoğun  yapıyorum. Pişirdikten sonra tabaklara servis yapınca karabiber ve nane ilave ederek güzel bir tat yakalayabilirsiniz, daha da güzel olsun derseniz de biraz krema ilave edin derim. Kremalı da çok hoş oluyor. Bu çorbayı şifa niyetine, sağlık olsun diye için...



AFİYET OLSUN



30 Ocak 2012 Pazartesi

HAFİF PASTA -3


FRAMBUAZLI

Frambuaz sevenler bu pasta da sizin için...










Tarif işte burada...



AFİYET OLSUN



29 Ocak 2012 Pazar

HAFİF PASTA -2



MUZLU VE ÇİKOLATALI



 
Eğer muz ve çikolata seviyorsanız ya da muz ve çikolatanın beraberliğini vazgeçilmez buluyorsanız bu pasta sizler için. Pastanın tarifi burada, size  sadece içine muz ilave edip üstünü de çikolata ile süslemek kalıyor...



 AFİYET OLSUN 



26 Ocak 2012 Perşembe

VAR MI TAVŞAN KANI ÇAY GİBİSİ



Yeşil, beyaz ne olursa olsun, faydası ne kadar fazla olursa olsun yerini tutar mı ince belli bardaktaki tavşan kanı çayın, üstünde dumanı tüterken...vazgeçilmez bir tat, bazen soğuk bir günde eve dönerken hayal ettiğimiz, yediğimiz güzel bir yemeğin arkasından canımızın istediği, bazen sabahlara kokusu ile uyandığımız, en güzel yaz sabahlarının kahvaltı masalarını süsleyen, beyaz peynir ve simit arkadaşlığını pekiştiren, hiç sevmeyenlerin bile arada bir de olsa canının çektiği, arkadaş sohbetlerinde tatlı tatlı yudumlanan bir bardak çay. 



Çaydanlık her evde mutlaka olmalı, sabahları çay mutlaka demlenmeli, eve gelen konuklarımıza illa ki ikram ettiğimiz, misafirliğe gittiğimizde de sabırsızlıkla beklediğimiz bir bardak demli çay.

Az şekerli, çok şekerli, kıtlama, demli, çok açık, ille de yanında bir şey ile ya da uzaklara dalıp gittiğimizde avucumuzun arasında...

Bazen bir tuzlu kurabiyenin eşlik ettiği ya da güzel bir kakaolu kekin, ya da çocukluktan kalma bir alışkanlık olan çaya banarak yenilen pötibör bisküvinin, bazen de çok güzel bir yemeğin arkasından tadını daha da pekiştirmek için içtiğimiz. Ramazanda iftardan sonra içilen bir bardak çayın yerini ne tutar bilemem. Yaz kış farketmez, kışın soğuğunda da içilir bir bardak sıcak çay, yazın sıcağında da, hem ısıtır, hem ferahlatır...

Ne hoştur çay kaşığının cam bardakta salınırken çıkardığı ses, demlenmiş bir çayın eve yaydığı koku. Törendir çay sofralarımız, özenle kurulur, ama bu zamanlarda çay bir şeyler ister yanına, tek olmaz...

Nerde, kimde, nasıl hiç farketmez, çay bu kötüsü olmaz, ne kadar çok tiryakisi olduğumuzu düşünmeyiz hiç. Biraraya gelme sebebidir belki de. En çok da bayanların, belki de erkeklerin...Tatlı bir alışkanlıktır, bir kültürdür bizi en güzel yansıtan. Birbirinden güzel çaydanlıklarla, birbirinden şık çay takımları ile nesilden nesile aktarılan.

Nasıl vazgeçilir bundan, tavşan kanı sımsıcak bir bardak çaydan...












25 Ocak 2012 Çarşamba

ÇAYINIZI HANGİ RENK ALIRSINIZ?





En çok tükettiğimiz çay türü bildiğimiz siyah çay. Üretim esnasında en çok kavrulan ve  fermantasyona uğrayan çay türü. Bu durum içindeki antioksidanların kaybolmasına neden oluyor. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği, magnezyum, potasyum, kalsiyum, C  ve K vitaminlerini bulundurduğu, hücre ve dokulara zarar veren moleküllerle savaştığı bilinen faydaları arasında ama tüketirken en fazla dikkat etmemiz gereken çay türü de siyah çay sanırım. Günde 2-3 fincanı geçmemesi gerektiğini söylüyor uzmanlar. Çünkü kansızlığa sebeb olabiliyor. Özellikle de şeker kullanılmadan tüketilmesi gerekiyormuş.



Yeşil çay da siyah çayla aynı bitkiden üretilir. Ama fermantasyona uğramadan ve çok fazla okside olmadan kullanıma hazır hale gelir. Çok fazla işlem görmediği için içindeki kateşin maddesi kaybolmaz. Yeşil çay da son yıllarda çok tüketmeye başladığımız bir çay. Siyah çaya oranla daha  hafif bir tada sahip. E vitamini açısından oldukça zengin, yapısında  bir çok minerallere sahip, güçlü bir antioksidan olduğu için kanser önleyici özelliğe var. Kaynatmadan demlenmesi ve şekersiz içilmesi tavsiyeler arasında. Sabah aç karnına ve yatmadan önce akşamları aç karnına içildiğinde daha faydalı olduğu söyleniyor.




Beyaz çay daha yeni yeni duyulan bir çay, her yerde de yok. Beyaz çay da diğer çaylar gibi aynı çay bitkisinden  toplanıyor. Yapraklar açılmadan, tamamen tomurcuk olarak toplanıyormuş. Beyaz çay yeşil çaya benzer ve üretim aşamasında çok az işlem görür. Hiç okside olmaz. Sadece soldurma ve kurutma işlemleri yapılır. Hafif bir çay, bu nedenle eğer poşet beyaz çay ise 30-60 sn arasında kaynar suda bekletebilirsiniz. Aynı poşeti iki kere daha kullanabilirsiniz.Uzmanlar sağlık için içilebilecek bir çay olduğunda aynı görüşteler.Kafein oranı siyah çayda bir fincan için 40 mg, yeşil çayda 20 mg iken beyaz çayda 15 mg. Kansere karşı da koruyucu bir özelliği olan antioksidan maddelere sahip. Sağlık ve kozmetikde de yeni yeni kullanılıyor. Cilt yıpranmalarına karşı koruyucu olduğu için çeşitli krem ve toniklerde kullanılmaya başlanmış. En önemlisi de yeşil çayda olduğu gibi metabolizmayı da hızlandırıyor olması biz bayanlar için önemli bir özellik. Sağlıklı diş ve diş etleri için, kemikleri güçlendirdiği için tercih edilmeye başlanmış. Sanırım market raflarında daha sık olarak karşımıza çıkacak.

Beyaz çay çok fazla dikkatimi çektiği ve bu günlerde denemeye başladığım için biraz bilgi topladım. Öğrendiklerim bunlar, sanırım beyaz çay önümüzdeki yıllar da popüler olacak.Ama hangi renk olursa olsun yine de dozunu abartmadan içmek yapılacak en doğru yöntem olarak görünüyor...












Kaynak: www.biriz.biz.com
          www.ciltrehberi.com

24 Ocak 2012 Salı

FONDUE VE RACLETTE



İSVİÇRE`NİN PEYNİRLERİNE BİZİM SOFRAMIZDAN DEVAM...

Yazmıştım, peynir ülkesi diye... Bu peynirlerin tüketilme şekillerinden birisi fondue, İsviçre`nin Fribourg bölgesinde Alplerin yaylalarında yaşayan çobanların bulduğu yazılmış bir çok kaynakta. Kalan peynirlerin bayat ekmeklerle tüketilmesi ile bulunmuş bu damak tadı. Sonraları da ekonomik ve besleyici olması nedeni ile yavaş yavaş yayılmış. Fondue için iki temel peynir kullanılır; Gruyere ve Emmantel. Tabii farklı bölgeler için farklı tarifler uygulanmaya başlamış zamanla...

Bu peynirlerin tüketim şekillerinden bir diğeri de raclette;

İsviçre`nin Valais bölgesinin peynirleri ile yapılmaya başlanmış ilk zamanlar. Peynirin ateşte eritilmesi gerekiyor. Bunun için de zamanla çeşitli aletler geliştirilmiş ve peynir yalnız bırakılmayarak çeşitli garnitürler ile renkli sofralar hazırlanmış. Böylece arkadaş sohbetleri eşliğinde soğuk kış akşamlarını eğlenceli hale getiren bir yemek alışkalığı haline gelmiş.

Bizim evde de bu peynirleri sevenler olunca bu damak tadından mahrum olmamak gerektiği için biz de zaman zaman  yapar olduk bu eğlenceyi. Aslında benim de hoşuma gidiyor, hazırlık yapmak gerekmiyor, her şey masa başında olduğu ve bütün bunlarla eşim ilgilendiği için bana da  rahat rahat oturmak kalıyor, eşimin ellerine sağlık.



Raclette yapabilmek için bu şekilde özel ızgaralar var, sanırım Türkiyede de gördüm...Elektrikli olan bu ızgaralar ısıtılıyor ve raclette peynirleri  küçük pişirme kaplarına yeleştirilerek eriyene kadar bekleniyor.






















Bu arada  haşlanmış küçük patatesler, çeşitli turşular, arzuya göre kurutulmuş etler ya da pastırma, ızgara mantarlar gibi çeşitli garnitürleri de masada hazır bulundurabilirsiniz.





Peynirler pişince patateslerin üstüne döküp afiyetle yiyebilirsiniz. 


 






















AFİYET OLSUN 







Kaynak: marmiton.org

22 Ocak 2012 Pazar

YENİ BİTTİ





Bu da bitti. Minik kareler, renkli iplikler derken alıp da karşıdan bakınca ufak bir gülümseme, etaminin ben de bıraktığı etki işte bu...Her seferinde yeni bir parça bitirdiğimde tarifsiz bir mutluluk duyuyorum ve hemen bir tane daha başlamak istiyorum, vakit geçirmenin güzel yollarından bir tanesi...








18 Ocak 2012 Çarşamba

İSVİÇRE`NİN PEYNİRLERİ



İsviçre tam bir peynir ülkesi. Dağları ve bol çeşitli otlarıyla sanırım tam da peynir için ideal yerler. Büyük ve küçük baş hayvanların çokca yetiştirildiği ve bu konuda çok titiz davranıldığı da bir gerçek. Peynir çeşidine diyecek yok, marketlerdeki peynir reyonları bu gerçeği gözler önüne seriyor zaten. Burada kendine has bir peynir kültürü var, çeşit çeşit peynirler...alırken karar vermekte zorlanabilirsiniz. Aldığınız bir peynirin ambalajını da hemen atmayın, olaki çok beğenirseniz bir daha alabilmek için ismini hatırlayın diye, çok çeşit olduğu için karıştırma ihtimali var. İsviçre küçük bir ülke ama etrafını saran bir çok komşusu var. Fransa, İtalya, Almanya, Avusturya ......İster istemez bu ülkeler  ile kültür alışverişinde bulunması sonucu bu kadar peynir çeşidi  var diye düşünüyorum. Bol ot, yüksek dağlardaki temiz hava, iyi bakılmış hayvanlar  ve sonuç işte bu resimlerde gördükleriniz...Bunlar sadece bir kaç örnek.














Bu arada Türkiyemin peynirlerinden de bahsetmeden duramayacağım. Bu konu beni hep üzmüştür. Bizim de pek çok peynir çeşidimizin olmasına rağmen sanırım reklamının yapılamaması yüzünden dünyada pek tanınmıyor. Bence dünya peynirleri ile yarışacak derecede hatırı sayılır peynirlerimiz var. Tanıtmak çok önemli. Ben İsviçreyi, Karadeniz Bölgesine benzetiyorum. Coğrafi şekilleri, bitki örtüsü, iklimi, hayvancılığı ve peynirleri ile... Bundan dolayı da Karadeniz`in mıhlaması ile İsviçre`nin fondüsü arasında bir benzerlik kurarım. Alp Dağlarının ve Kaçkar Dağlarının soğuk kış günlerine  dayanabilmek için o bölge insanlarının kışın tükettiği bir yiyecek. Ama fondü dünyada ve hatta artık Türkiye de bile bilinirken, mıhlama çok az tanınıyor. Bu sadece bir örnek, sanırım biraz daha reklam yaparak tanıtabilmemiz gerekiyor.



Peki bu peynirlerden oluşmuş bir peynir tabağına en iyi ne eşlik eder sizce, tabii ki güzel bir şarap. Aslında peynirleri kadar şarapları da anlatmaya değer. Sonbaharın sonuna doğru bütün yamaçlar üzüm bağlarının muhteşem görüntüsü ile kaplanır. Bu manzara seyretmeye değer, hele bir de yakından görmek isterseniz üzümlerin nasıl da aynı hizada salkım salkım toplanmayı beklediğini görünce daha da seyretmeye değer olduğunu anlarsınız. Bu konuda yine Türkiyemin şaraplarının da reklamını daha fazla yapma fikrine sahip olduğum da anlaşılmıştır herhalde. Peynirin şarapla oluşturduğu beraberlik sanırım buradaki bir çok insanın arzuladığı bir tat. Tabii bir de hangi peynirin hangi şarapla yeneceğini bilmek de çok büyük bir ustalık. Yani sadece yemek için değil, zevk için peynir ve yanında bir şişe şarap...




Bu kadar bahsetmişken İsviçre denilince akla gelen bir diğer lezzetten de bahsedeyim; çikolata...

Çikolata yemek de bir zevk burada. Bir çok çeşit, farklı bir çok şekil, farklı farklı tatlar...Çikolatayı normal bir şekilde yiyebileceğiniz gibi bir de tıpkı peynir gibi fondü şeklinde de yiyebilirsiniz. Yani erimiş çikolatanın içine sevdiğiniz meyveleri batırarak yemek. Nasıl isterseniz...












Resim: terrenature.ch
           izafet .com
           solidrecipe.com
           sensuswine.com

16 Ocak 2012 Pazartesi

DOMATES ÇORBASI 1





Aslında bu çorbayı yazın yapmak daha mantıklı, çünkü mevsiminde yetişmiş domatesler ile daha sağlıklı bir lezzet elde etmiş oluruz. Ama konserve domatesler ve salça ile de bu çorba yapılabilir. Böylece bizim için yararlı bir besin maddesinden kendimizi  mahrum etmemiş oluruz.

MALZEMELER

7-8 tane rendelenmiş domates

1 yemek kaşığı salça ( isteğinize göre arttırabilirsiniz )

2 yemek kaşığı un

2 yemek kaşığı zeytinyağı

Rendelenmiş kaşar

Tuz, karabiber


Zeytinyağı ile beraber unu hafifce kavurun,  yakmadan. Sonra rendelediğiniz domatesleri ilave edin ve karıştırmaya devam edin. Üstüne kıvamını açmak ve blendırdan geçirmek için biraz su ilave edin ve blendırdan geçirin. Salçasını ilave edin ve çorba istediğiniz koyuluğa gelene kadar su ekleyerek  karıştırın ve kaynamaya bırakın. Tuz ilavesinden sonra kısık ateşte özleşinceye kadar kaynatın. Kaşar peyniri ve karabiber ile servis yapabilirsiniz.



AFİYET OLSUN



15 Ocak 2012 Pazar

LİKOPEN



İnsan vücudunun üretemediği fakat besinlerde hazır olarak bulunan bir anti-oxidant madde. Vücudumuzdaki zarar görmüş hücrelerin onarılmasında yardımcı. Kansere sebep olan DNA oksidasyonu ile savaşan ve kandaki okside edilmiş bileşikleri azaltan bir madde. Yaşlılıktan dolayı oluşan kalp dejenerasyonunu da aktif olarak engelleyebildiği de faydaları arasında.






Peki nerelerde bulunur bu likopen, çok uzakta değil hemen elimizin altında...domateste...evet likopen %85 lik bir oranla en fazla olarak domates ve domates ürünlerinde bulunuyormuş. Bence şanslıyız, çünkü biz ülke olarak domatesi ve domates salçasını çok tüketen insanlarız. Araştırmalara göre kan sistemimiz likopeni en iyi olarak işlenmiş domatesten yani salça ve ketçaptan almaktaymış. Ayrıca domatesin zeytinyağı ile biraraya gelmesi de likopen alımını kolaylaştırıyormuş. Bütün domates ürünlerinden başka karpuz, kırmızı greyfurt ve kırmızı tropikal meyvelerde bulunuyormuş...










kaynak: Akfa.com.tr

12 Ocak 2012 Perşembe

RUŞEYMLİ, KURU DOMATESLİ SALATA






Salata oldumu akan sular durur  benim için. Ne kadar yiyebilirim bilmiyorum...Onun için de olabildiğince farklı malzemeyi kullanırım, hoşuma da gider açıkcası değişik malzemeleri denemek, evdekiler bazen bu durumdan hoşnut olmasa da...Kuru domates çok yaralı, hele bir de zeytinyağı ile birleşince içindeki likopenden daha fazla yararlanıyormuşuz. Bunu duyunca da bundan yararlanmamak olmaz tabii, uzun zamandan beri azar azar da olsa tüketir olduk. Ruşeymi zaten anlatmıştım. Bunların salatada buluşmasını bir de siz deneyin... Salata çok basit; bildiğiniz yeşillikler, marul, roka ne olursa ama maydonoz ve dere otu olmadan olmaz. Kuru soğan, kuru domates. Sonra zeytinyağı, limon ve tuz istediğiniz miktarda olmak üzere ilave edin ve şöyle bir karıştın. Sonra servis tabağına alın. Ben resimdeki miktar için 2 yemek kaşığı ruşeym ilave ediyorum ve olmazsa olmazlardan ceviz... cevizleri de salatanın üstüne yerleştirdikten sonra masada yerini alabilir...



AFİYET OLSUN






11 Ocak 2012 Çarşamba

İSKENDER






Elif Şafak...evet biraz arka arkaya oldu ama yazmadan duramadım. İskenderi  yeni bitirdim ve hala etkisindeyim. Bu sefer de bambaşka bir konu, farklı karakterler, bir çok karakter ve bir çok olay. Temiz ve sade bir anlatım ve sürprizler...İnsanların  çaresizlikleri ve bunların sonuçları, tabii ki aşklar, mecburiyetler. Mutlaka okumanız gereken bir roman, şimdi olmasa bile günün birinde mutlaka okuyun lütfen... 










AŞK






Elif Şafak...Kitabı bitirdikten sonra düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz, bir müddet zihninizi meşgul ediyor, benim için öyle...Mevlana, Şems isimlerini duyunca siz de benim gibi heyecanlanıyorsanız eğer mutlaka okumalısınız. Geçmiş ve günümüz öyle güzel harmanlanmış ki, karakterler zaten tam yerinde. Tasavvuf nedir? sorusunun cevabını arayanlar için tam bir başlangıc noktası. Bu kitabı geçen sene okudum ve belki bir kere daha okurum.