istanbul escortistanbul escort ankara escortankara escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort bahçeşehir escortbahçeşehir escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort istanbul escortistanbul escort Yemek Beklemez: Haziran 2011

30 Haziran 2011 Perşembe

PATLICAN VE MİSKET KÖFTE BULUŞMASI





Eğer blogları çok gezen biriyseniz bu tip tariflere mutlaka rastlamışsınızdır. Her yerde olan bir tarif ama mutlaka denemeniz gerekir diye ben de hatırlatmak istedim. Ölçüleriyle bir tarif olmayacak bu, çünkü tamamen kişi sayısı ile kendi ölçünüzü kendiniz ayarlayacaksınız. Bunun için önce yeterince büyük ve ısıtma yapabileceğiniz bir kap olmalı. Sonra patlıcanlar közlenecek ama artık közlenmiş patlıcanları da hazır satıyorlar, tavsiye ederim. İçine zeytinyağı, limon, sarımsak ve tuz koyarak közlenmiş patlıcanlarınızı çatalla karıştırın. Hazırladığınız kabın altına güzelce yayın. Gerçi resimde patlıcanlar gözükmemiş. Sonra köftelerinizi damak tadınıza göre hazırlayın ve yuvarlaklar halinde kızartın, patlıcanın üstüne kızaran köftelerinizi yerleştirin. Ve sıra geldi domates sosuna; domatesleri soyup doğrayın ve zeytinyağı koyduğunuz bir tavada kavurun, domatesler ezilinceye kadar, ocaktan alın ve tuz, nane, kekik, fesleğen, sarımsak gibi baharatları kendi damak zevkinize göre katıp karıştırın. Eğer biraz salça ve su ilave ederseniz daha kıvamlı bir sos oluyor. Ben baharatları yemeklerime çok fazla katmıyorum, baharatların yemeğin önüne geçmesini istemiyorum. Bazen fazla baharat yemeği bozabiliyor. Sonra yaptığınız bu sosu köftelerin üstüne dökün, en üstüne kıyılmış maydonoz da ekleyebilirsiniz, çok hoş bir koku oluyor. Soğursa arada bir ısıtabilirsiniz, fırında ya da mikrodalgada...Yanına cacık da fena olmaz hani...

AFİYET OLSUN



29 Haziran 2011 Çarşamba

BİR DE...



Yaz tatilleri güzeldi dedim ya hala anlatmak istediklerim var. Büyükbabam aynı zamanda arıcılık da yapardı. Arı kovanlarını mevsimine göre değişik yerlere taşırdı. Ihlamur balı, çam balı, çiçek balı gibi konuşmalar olurdu. Evin altında kiracı yoksa, bal kavanozları ve arıcılık aletleri ile dolardı. Bal alırken giydiği beyaz tulum bir köşede, boş bal petekleri diğer yanda. Petek bal mı istersiniz, süzme bal mı artık ne olursa. Özenle onları kavanozlara doldurur ve çocuklarına pay ederdi. Her sene tatil dönüşü eve getirdiğimiz kışlıkların başında gelirdi bal kavanozları. Arı kovanlarını bazen de evin yanına getirirdi ve o zaman görürdük arıların nasıl çalıştığını, mutfak penceresini açamazdık içeri girerler diye, anneannem ufak ufak söylenirdi... En büyük eğlencelerden biri de aynı boylardaki çakıl taşlarını toplayıp beş taş oynamaktı, bu oyunu herkes bilir, tek başına da oynasan eğlencelidir. Hele bir de akşam serinliğinde kapının önündeki beton da yıkanmışsa minderi altıma alıp taşlarla oynamak bütün sıkıntımı alırdı. Tatilde canım sıkılmasın diye anneannem hemen bir dantel başlardı tülbent kenarı için ben de örerdim, fena da olmazdı herhalde...Güzel şeylerden bir diğeri de bahçenin sulanmasıydı. Öyle her zaman sulanmazdı, sabah ya da akşam serinliği beklenirdi, sabırsızlanırdım.Küçücük bahçede her şey vardı, ilk aklıma gelen  kocaman, yeşil ve tatlı erikler hani şu can erik dediklerinden. Peki yumurta toplamaya ne dersiniz. Eminim siz de vaktin birinde toplamışsınızdır. Köyde yumurtaları bulmak, bulmak dedim çünkü tavuklar bazen başka yerlere de yumurtlardı, onları toplamak, saman dolu sepetlere yerleştirmek güzeldi. Sapsarı taze köy yumurtaları...Hepsi çok güzeldi...



BİR DE NİNEM VE DEDEM



Dedim ya her yaz memlekete giderdik, babamın da bir köyü var, o da büyükbabamlara yakın, egenin yeşilliklerinde, dağlar ötesinde bir yer.  Küçükken çok uzun gelen dağ yolları, çam ağaçları, üstünden geçtiğimiz köprü, küçük bir değirmen...Tepeden aşağı doğru bir köy manzarası ve işte köyümüz; camisiyle, her daim su akan pınarlarıyla, elinde bir sopa koyunları otlatmaya götüren çobanıyla, yanından geçerken arabaya havlayan köpekleriyle...Ve dedemlerin avlu kapısı, arabadan birinin inip açması  gerekirdi, kimi zaman babam kimi zaman kardeşim açardı. Ve şimdilerde yerinde olmayan bir köy evi, odaları, ocakları, girişte herkesin ayakkabılarını çıkardığı büyükçe bir taştan düzlük, kenarda sakin bekleyen bir köpek...Odaların kapılarını açarken tatlı bir gıcırtı duyulurdu. Hasır halıların sıcaklığı başka yerde yok sanırım. Bahçede asma yaprakları ile sarılmış ve üzüm salkımları ile dolu bir çardak...Dedem ve ninem çok küçüklük anılarımda yer alır, bence erken gittiler bu dünyadan, huzur içinde yatsınlar. Ocak başında hatırlarım onları, dedemi  cezve ile...Ninem de aklıma hep kuru yufka böreği ile gelir. Bizim oralarda yufkalar kurutulur, üst üste dizilir ve uzun süre saklanır, işte o yufkalar ıslatılır ve peynirli bir börek yapılır, hem de ocak ateşinde, çevire çevire...Sonra ortaya kurulan sofrada bütün aile, amcamlar, halam, hep birlikte tatlı bir gürültüyle yenir. Tabii bu anlattıklarım çok yıllar öncesinden, artık böyle biraraya gelmek çok zor oluyor. Börek dedim ya tadı hala damağımda, ama ninemin yaptığı böreğin tadı, o aramızdan ayrıldıktan sonra çok yapılmıştır aynı börek ama o bir başka yapıyormuş demek ki. Çocuklukta köy yerleri güzeldir, çünkü yapacak o kadar çok şey olurdu ki...Sabah ve akşam hayvanları otlatmaya götüren, yorgunluk nedir bilmeyen yengemin peşine takılmak, süt sağarken onların gülmesine aldırmadan yapmaya çalışmak, ekmeklerin  fırından çıkmasını beklemek, sapsarı ve yeni yapılmış tereyağı ile sıcak ekmek kokusu, nohut tarlasından tuzlu tuzlu nohut yemek, karpuz tarlasını görebilmek, eşşeği suya götürmek için can atmak ve daha bir çoğu...Zamanı durduramıyoruz, çok hızlı... O günlere dönebilsek daha bir kıymet bilerek yaşardım herhalde. Çocukluğumu böyle güzel  hatırlamamı sağlayan herkese çok teşekkürler. Böyle güzel olayları hatırlayabilmek ve bunları kendi çocuklarıma aktarabilmek de şimdilerin mutluluğu...



28 Haziran 2011 Salı

IHLAMUR KOKUSU VE BÜYÜKBABAM





Buralarda, bu mevsimde  sabah ve akşam saatlerinde yürüyüşe  çıkarsanız eğer ıhlamur ağaçlarından yayılan kokular başınızı döndürür. O kadar çok ıhlamur ağacı var ki... boyuma yakın olan dalları koklamak ve çiçeklerine bakmak hoşuma gider ve yanımda biri varsa eğer o na da aynı şeyi yaptırmadan içim rahat etmez. Yanımdaki eğer eşimse mutlaka eminmisin, bunların ıhlamur ağacı olduğundan diye her seferinde sorar. Eminim... Çocukluğumdan biliyorum ıhlamur ağacını. Yaz tatillerinde memlekete giderdik, anneanne, büyükbaba, dede, nine... Büyükbabam postacıydı, hani şu çantalarında taşıdıkları mektupları bekleyenlerine ulaştıran, bazen sabırsızlıkla beklenen. Anlatılanlardan aklımda kalanına göre zamanında atlı postacılık bile yapmış. İşte yaz tatillerine gittiğimiz zaman bazen beni de postaneye götürürdü, aklımda kaldığına göre farklı birşeymiş o zamanlar için. Ve hatırladığım kadarı ile etrafta ıhlamur ağaçları vardı, ıhlamurlar toplanırdı. İşte buradaki kokular beni alıp hayal gibi gelen küçüklüğüme götürür her seferinde. Sonra da emekli oldu. Ama sadece postacı değildi büyükbabam, ava giderdi, motoru vardı, bizi de bindirirdi ekip biçtiği bahçeye götürürken. Çok hoşuma giderdi. Çok çalışırdı, o yaşına rağmen hala çalışıyor, ufak da olsa bahçesi  var, çiçekleri var, severek yapar hemde, bahçesini sulamak için gittiği yerlerde uzun süre kalamaz, döner hemen... Küçüklük hayallerimdeki büyükbabam yalnız değil, yanında anneanem de var, birlikte yaz günlerinde kesilen makarnalar, kışın içelim diye hazırlanan tarhanalar, onların beyaz bez torbalara paylaştırılması ve kışın yerken yazın hatırlanması. Artık o hazırlıklar yapılmıyor eskisi gibi, istesek olur ama artık çok yaşlandılar. Zamanında çok yaptılar ellerine sağlık... Bir de balkonda ters asılı duran kekik ve adaçayı demetleri, kırlardan toplayıp demet yapardı büyükbabam ve kışın içilirdi onlar, emin ellerin hazırladığını bilerek, güvenle. Şimdilerde yaptığım kekik ve adaçayı da götürür beni o günlere, bunları severek içmem bu yüzdendir belki de...İşte çabucak geçmiş çocukluğumuz, tatlı hatıralar oluvermiş, bir ıhlamur kokusunda, bir yudum adaçayında yer bulmuş...





Resim: tarcintatinda.blogspot

BOYADIKLARIM








27 Haziran 2011 Pazartesi

BİR SOFRA KURULUR...



Sevdiğim insanlar gelecek diye büyük bir zevkle, özenle... kendimce... Planlar yaparım önce nasıl olsun diye, düşünmeden olmaz. Değişik tatlar olması için araştırır dururum bir zaman. Bulduklarımın listesini yaparım, eklerim, çıkartırım, sonunda asıl liste çıkar ortaya ve başlarım yapmaya. Mutlu oluyorum ben böyle günlerde, biliyorum ki birşeyler paylaşılacak arkadaşlarımızla, bana göre en iyisini yapmaya çalışıyorum işte. Böyle günlerde yorgunluk hissi koybolur ortadan, çünkü bilirim ki güzel dakikalar var sonunda, iyi sonuçlar için önce emek lazım...Herşey güzel olsun diye çabalarım ve birşeyler çıkar ortaya, ama güzel ama çirkin artık karar gelenlerin, büyük bir hoşgörüye  sahip olduklarını bilirim, rahattır onun için içim, onların sohbeti  ile zaten tat bulacak yaptıklarım. 


İyi ki geldiniz, gönlünüze sağlık, daha nice güzel  günlere...

23 Haziran 2011 Perşembe

GÖKTE ARARKEN YERDE BULMAK!...



Belki kahvaltı sofrasında sıcak bir çayda
Ya da yeni uykuya yatmış çocuklarımızın yüzündeki tebessümde
Çocuklarımız ile tatlı sohbetler edip, arkadaşlarımızla eğlenmekte
Dillerini bile bilmediğimiz yabancı insanlarla bazen tek bir bakışla anlaşmakta
Eve dönmeyi sabırsızlıkla beklemekte ya da eve dönecekler için üstünde dumanı tüten tarhana çorbası hazırlamakta
EN olma hırsını bir kenara bırakıp, kendi kendini farketmekte
Kuşların sesini duyabilmekte, duyabiliyorum diye sevinmekte
Trafikte bir arabaya yol vermekte
Huzur içinde yatağına yatıp, her geçen güne şükretmesini bilmekte
Dağların ardındakini görmek için çaba harcayana kadar etrafındakileri  görebilmekte
Kendin için istemediğini başkası için yapmamakta
Her davranışın bir sebebi vardır düşüncesi ile hareket edip, önyargıları kaldırmakta
Dualar ederek pozitif enerjini evrene yaymakta
Baharda açan çiçekleri farketmekte
Sinirlerimize hakim olup, olaylara düşünme payı verdiğimiz zamanın sonrasında
Günlük yürüyüşünü  yaptıktan sonra aferin bana diyerek kendi kendini tebrik etmekte
Etrafındakilerin sana anlatacak çok şeyleri olmasında
Bir ağaç gölgesinde elinde kalem aklına gelenleri yazmakta
Hatalarından üzülmek yerine, beni bir doğruya sevketti diyebilmekte
Yağan  yağmur altında ıslanmakta
Arkadaşlarına ikram ettiğin minik kurabiyelerde
Uzaklarda olsalarda seni seven bir ailen olduğunu bilmende
Güzel bir romanı bitirdikten sonra onunla ilgili hayal kurmakta
Kendine değer vermekte, kendini önemsemede
Aslında gökte değil, yerde... MUTLULUK HERYERDE...

ETAMİNLERİM


RESİMLERİM


22 Haziran 2011 Çarşamba

EVDE NE VARSA ÇAYI



O gün dolabınızda ne varsa; elma (çekirdekleri ile), kayısı, çilek, kiraz (sapları ile), limon dilimleri...yani olan ne varsa bir – iki tane, bir - iki dilim suyun içine atılır ve ocağın üstüne konur. Su miktarı da size bağlı, içen sayısına göre ayarlama yapabilirsiniz. Ama içine mutlaka kabuk tarçın ve doğranmış zencefil atmalısınız, işin şifası bu bence, bir – iki de karanfil tanesi çok güzel olur. Kaynamaya başlayınca, çok kaynatmadan yani bir iki fokurdadıktan sonra ocağın altını söndürün ve içine nane, kekik yaprakları atıp beş dakika demlenmeye bırakın. Sonra...sonrası süzerek fincanlara koyun ve eve yayılan güzel kokusu ile birlikte şifam olsun diyerek için. Ben bu aralar neredeyse her akşam yapar oldum. Bence yaz günlerinde soğuk olarak da tüketilebilir. İçine ilave edecekleriniz tamamen size kalmış. Her seferinde başka bir tat yakalamak sizin elinizde...



AFİYET OLSUN 



20 Haziran 2011 Pazartesi

ÇİKOLATA SOSLU KEK




Canınız tatlı bir şeyler istediğinde hemen yapabilirsiniz. Yapımı gayet basit ve zahmetsiz...

MALZEMELER

4 yumurta
2 bardak şeker
250 g tereyağ
1 bardak süt
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
3-3,5 bardak un



Malzemeleri  karıştırıp istediğiniz kalıbta 180 derecede pişiriyorsunuz. Kalıbı yağlayıp, unlamayı unutmayın. Fırından çıkınca da üstüne çikolata sos döküp soğumaya bırakın. Sos için hazır çikolatayı benmari usulü eritip kullanabilirsiniz ya da hazır soslardan kullanabilirsiniz.


AFİYET OLSUN



17 Haziran 2011 Cuma

ETİN BÖLÜMLERİ


Resim biraz tuhaf gelebilir ama açıklama yaptıktan sonra eminim siz de bana hak vereceksiniz. Hep aklıma takılır ama bugüne kadar uygulamak mümkün olmadı nedense...Etin doğru pişirilmesi nasıl olur, hayvanın hangi bölümü nasıl pişerse daha lezzetli olur gibi sorular hep kafamı kurcalar. Bu şemaya bakarak bir şeyler yapmaya çalışırım ama sonunda eti veren görevliye güvenmekten başka çarem kalmaz ve kasabın verdiğini alır dönerim eve. Bazı insanların bilerek et almasına da hep gıpta etmişimdir. Bu nedenle elimdeki bu şemayı sizlerle paylaşmak istedim, bahane ile ben de bu işi ciddiye alırım belki...Özellikle protein yönünden çok güçlü olan ve mutfağımızda bir çok yemeğin ana malzemesi olan eti pişirmek için tanımak gereğine inanırım. ( her ne kadar yeşilci bir insan olsam da ) Umarım size de bir faydası olur, ilgilenenler için...




1- Nuar: Rosto olarak bildiğimiz birinci kalite ettir. Yağsız et sevenler tercih eder. Düdüklüde salçalı olarak pişerse daha lezzetli olur.
2- Jambon: Nuar ya da benzeri kalitede et çıkartan bölümünden alınan parçanın haşlama, buharda pişirme gibi çeşitli işlemlerden geçirilerek hazırlanan halidir. Meze ve kahvaltılık olarak tercih edilir.
3- İncik: Arka ayak bölümünden çıkartılır. Haşlanarak pişirilirse daha lezzetli olur.
4- Pöçük: Kuyruk olarak da adlandırılır. Genellikle haşlama yapılır.
5- Sokum: Izgara biftek çıkartılan bölümdür. Şiş ve tas kebabı için idealdir.
6- Kontrafile: Dananın sırt kısmından birinci kalitede ızgaralık biftek elde edilen bölümdür. Çöp şiş yapımında tercih edilir. Kuşbaşı olarak da kullanılır. Bir alt adale grubunu da dahil ederek, kemikli şekliyle hazırlandığında ‘ T-bone’ adı verilen özel sunum biçimi ortaya çıkar.
7- Kontranuar: Dananın but bölgesinden çıkar ve salçalı biftek olarak tüketilebilecek en ideal bölümdür. Teflon tava ya da ızgarada pişirildiğinde sert olacağı için sulu pişirilmelidir. Sosla pişirilen biftek yemekleri için tercih edilir.
8- Yumurta: Soslu ve salçalı hazırlanan dana sote ve taskebabı için idealdir.
9- Bonfile: Birinci kalitede bifteklik ettir.Yapışmaz yüzeyli tava ya da ızgarada pişirildiğinde daha lezzetli olur. Fondü ve boeuf stroganoff şeklinde de lezzetli olur.
10- Fileto: Kuzunun bel bölgesinden çıkar, fırında pişirildiğinde yumuşak ve lezzetli olur.
11- 12- Bavet: Ülkemizde pek tanınmayan ancak Fransız ve Avrupa mutfaklarında kullanılan bir bölümdür.
13- Dana pirzola: Dananın sırt-kaburga bölümünden hazırlanan ettir. Kemikle birlikte satılır. Izgarası kekik gibi baharat takviyesi ile çok lezzetli olur.
14- Antrikot: Dananın sırt bölgesinden çıkan kaliteli bir biftek grubudur. Izgara, mangal ve salçalı pişirilebilir.
15-16-17- Dana döş ve döş sarma: Belli tüketim alanı yoktur. Genelde kıyma grubu ve yağlı kuşbaşı olarak kullanılır.
18- Puli: Haşlamalık bir parçadır. Salçalı yemeklere çok yakışır.
19-20- Gerdan: Hem koyun hem de dananın eti en bol olan boyun bölgesinden çıkar. Haşlama olarak pişirildiğinde çok lezzetli olan kemikli bir ettir.
21-22- Dana kaburga:  Izgara olarak tüketilir. Çoban kavurma ve kuşbaşı da bu bölümden hazırlanır. Yemeklik kıyma için de kullanılır.
23- İncik: Araka ön bölümünden çıkan birinci sınıf ettir. Salçalı olarak pişirilmesi uygundur.


AFİYET OLSUN 


  





Kaynak: Sofra Dergisi